25 Eylül 2017 Pazartesi

TÜRK MÜZİĞİNİN CUMHURİYET DÖNEMİNDE YASAKLANMIŞ OLMASI DOĞRU MUDUR?


TÜRK MÜZİĞİNİN CUMHURİYET DÖNEMİNDE YASAKLANMIŞ OLMASI DOĞRU MUDUR?

Anıl Yalçın ÇOL



ÖZET

Yaklaşık olarak 1926 – 1936 yılları arasında yaşanan Türk Müziği’nin (belirli politikalar doğrultusunda) yasaklanmasını işlenen bu makalede müzikoloji ve ağırlıklı olarak siyaset konuları ele alınarak, yaşanan çalkantılı dönemde uygulanan rejim kurallarının doğruluk ve yanlışlık durumu incelenmiştir. Edinilen kaynaklar doğrultusunda yapılacak olan paylaşımlarla, mümkün olan doğruluk durumu oluşturulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Türk müziği, Cumhuriyet, Yasak, Siyaset



ABSTRACT

In this study which we will examine the prohibition (in accordance with certain policies) of Turkish Music that experienced approximately between the years of 1926 and 1936 and by having musicology and mainly the political subjects in hand will research the rightfulness and incorrectness of political regime rules which are imposed in these unsteady times.

Keywords: Turkish music, Prohibition, Republic, Politics



Giriş

Siyasal rejim, bir devlet yönetiminde egemenliğin kim tarafından ve ne şekilde kullanılacağını belirleyen formel ve informel kural ve kurumları ifade eder.” (Aktan: 2004)

Dünya siyasi tarihi, başlangıcından bugüne kadar incelediğinde bir çok ülke kurulmuş, yönetilmiş ve oluşan olağanüstü durumlardan dolayı var olan rejim değiştirilip, siyasi ve toplumsal tepkimeler sonucunda yeni bir rejime geçildiği gözlemlenmiştir[1]. Bu değişiklik doğrultusunda hangi ideoloji olursa olsun (yanlış ya da doğru) bir takım dayatmalara başvurulmuş, kültür – sanat açısından olumlu ve olumsuz bir çok politika uygulanmıştır. Uygulanan bu politikalar genellikle toplum yapısını kökten değiştirme şeklinde gerçekleşmiştir[2]. Gelenek – görenek, kılık – kıyafet, harf, sanat gibi bir çok konuda zorunlu dayatmalara gidilmiştir.

Türkiye  Cumhuriyeti, 1923 – 1950 yılları arası (birkaç çok partili döneme geçiş politikası uygulamaya çalışılsa da) Totaliter Tek Parti[3]  rejimiyle yönetilmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra mevcut yeni hükümetin başlattığı çalışmaların genellikle ülke kültürünü “Muasır medeniyetler”[4] seviyesine yükseltmek amaçlı yapılacağı vurgulanmıştır. Muasır medeniyetlerden kasıt batılı Avrupa ülkeleridir. O dönemde batılılaşma hareketi her alanda yapılmak istenmiş ve bununla ilgili çalışmalar mümkün olduğunca hızlı yürütülmüştür. Mevcut rejim bahsi geçen hızlı değişim açısından başarılı atılımlar yapmış fakat dikkat edilmeyen husus toplumun kültürel değişime olumlu tepki verip – verememesi durumu olmuştur. Yapılan inkılap çalışmalarının bir çoğunda nihai başarıya ulaşan hükümet, Osmanlı imparatorluğundan o güne kadar gelen sanat alanında batılılaşma politikasını yürütme açısından sıkıntılar yaşamıştır.

Bir çok kaynakta belirtildiği üzere 1926 yılında Darü’l Elhan’ın kapatılmasıyla müzikte batılılaşma sürecine girilmiştir. Burada izlenen politika Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan milliyetçilik akımıyla “Türk” kimliğini ve kültürünü yüceltmek ve batı medeniyetlerinin anlayabileceği bir seviyeye getirmek olmuştur. Bu doğrultuda bir dönem Saray müziği adı verilen günümüz ismiyle (TSM[5])’ne “Bizans ve balkanların devşirme müziği” söylemlerinde bulunularak ötekileştirilmiş ve Türk Halk Müziği ön planda tutulmaya çalışılmıştır. “Esasen bu tutum, Osmanlı musıkisinin Bizans kökenli yapay ve Batı uygarlığı yolunda terkedilmesi gereken köhne bir uğraş olduğu fikrini “Türkçülüğün Esasları” kitabında işleyen Ziya Gökalp’e (1923) ve onun bu ideolojisini önemli ölçüde yürürlüğe koyan Cumhuriyet rejiminin erken dönem müzik politikalarına karşı bir refleks, hatta, bilinçli bir hamle saymak yerinde olur.  (Yarman 2008, s. 15-24; Aktaran: Yarman 2010, s. 2). Rejimin “musıki inkılabı” düşüncesinden beklentisi halk müziğini batının armonik çok sesliliğiyle birleştirerek türküleri medeni dünyanın repertuvarına eklemek olmuştur[6]. 1924 yılında başlayan müzikal ötekileştirme 1933 yılında resmi girişimlerle desteklenmiş[7] ve 1934 yılının 1 Kasım günü Atatürk’ün yaptığı meclis konuşması[8] sonrasında 3 Kasım 1934 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Türk Müziği yayın yasağı getirilmiştir[9] (ibid. ve Paçacı 1999, s. 23; Aktaran: Yarman 2010, s. 12).

Makalemizde bahsedilen yasak hakkında günümüzde bir çok teori ortaya atılmış ve yasak yaklaşık olarak 2 yıl sürmüştür.

Sonuç

Bahsi geçen dönemlerde Türk müziği konusunda izlenilen tutum son derece yanlış olmakla birlikte, yapılan baskılar sonucunda büyük bir zaman kaybı yaşanmış ve gelişmesi geciktirilmiştir. Sonrasında süregelen siyasi tutum doğrultusunda da gelişmesi engellenmiştir. Otantiklik ve müzik milliyetçiliği kavramları arasındaki ince çizgi belirlenemediği taktirde de herhangi bir gelişme beklenmemelidir.

Genel müzik tarihini incelediğimiz zaman her dönemde yaşanan siyasal ve toplumsal olaylarla müziğin etkileşimini görmekteyiz. Bu etkileşim doğrultusunda müzik doğru kullanılırsa gelişen olaylara etkisi olumlu ve güçlü olacaktır. Ne yazık ki siyasal hareketlilik dünya genelinde sürecek ve gelecekte de sürmeye devam edecektir. Günümüz sanat anlayışlarını incelediğimizde müzik üzerindeki baskının kalkmasıyla müzikte evrensellik daha da ortaya çıkmaya başlamıştır. Sanata yapılan baskı her zaman yaratıcılığı öldürmüştür. Siyasi otoritelerin, toplumların bakış açılarında zayıflamasıyla birlikte sanat daha özgür ve paylaşımcı bir şekilde yapılabilmektedir.


Sevgi ve saygılarımla.






Kaynakça


·         AKTAN, C. Can, (2004). “Siyasal Rejimin Etkinleştirilmesi ve Başkanlık Sistemi Önerisi, Harb – İş Dergisi.

·         CERAN, İlyas, (2010), “Cumhuriyet Döneminde Müzikte Modernleşme Süreci” (72 – 77), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

·         DİNÇER, Bedia Mükerrem, “Atatürk ve Türk Musıkisi” (77 – 83), İstanbul.

·         GÜLOĞLU, Volkan, “Atatürk Dönemi Türk Müziği Politikalarının Yansımaları: Kadın Ses Sanatçıları” (168 – 174), Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.

·         KALYONCU, Nesrin, (2005), “20. Yüzyılın Birinci Yarısında Alman Müzik Eğitimini Etkileyen Başlıca Oluşumlar ve Okul Müzik Dersi” (1 – 19, 25.Cilt, Sayı 1), Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi.

·         KAYA, Yakup, (2012), “Erken Cumhuriyet Döneminde Kökten Modernleşmenin Bir Göstergesi Olarak ‘Musiki İnkılabı’” (281 – 291).

·         SAĞER, Turan, (2013), “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Müzikte Modernleşme Hareketleri ve Müzik Politikaları (1923-1952)” (81 – 85), İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi.

·         SARI ÇOLAKOĞLU, Gözde, (2014). “19. Yüzyıl Batılılaşma  Hareketlerinin Osmanlı – Türk Müziğine Yansımaları”, TSA.

·         TUNÇAY, Çağlar, (2009), “Atatürk Döneminde Müzik Alanında Yapılan Çalışmalar” (47 – 66), Yüksek Lisans Tezi, İzmir.

·         USTA, Nazlı, (2010), “Erken Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Müziğin Dönüşümü” (112 – 114), Kayseri.

·         YARMAN, Ozan, (2010). “Alaturka Müziğin Yasaklanmasında Atatürk:  Belgeler Zemininde Bir Çözümleme”, İstanbul.

·         YÜKSELSİN, İbrahim Yavuz, (2015), “Bir ‘Kültürel Aracı’ Olarak Muzaffer Sarısözen ve Erken Cumhuriyet Döneminde ‘Türk Halk Müziği’nin Yeniden İnşasındaki Rolü” (81 – 85), Yedi: Sanat , Tasarım ve Bilim Dergisi.





[1] Fransız İhtilali, Bolşevik İhtilali, İran İhtilali vb.
[2] Örn: Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan inkılap çalışmaları (kılık – kıyafet, harf vb.).
[3] Totaliter rejimde parti, ideolojinin gereklerine göre yeni bir toplum modeli oluşturmayı amaçlar. Bu amaca ulaşabilmek için de, sosyal yaşamı tümüyle kontrol altında bulundurma hakkını kendinde görür. Her türlü ekonomik, sosyal ve siyasal faaliyete müdahale eder.
[4] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s. 275
[5] Türk Sanat Musıkisi
[6] Bu konuda doğru bir politika izlenmiş olsaymış istenilen hedefe ulaşılma ihtimali yüksek olabilirmiş.
[7] 1933’te, Cumhuriyet’in 10. yılı kutlamaları gerçekleşir. Daha da ilgi çekici olarak, 1933-34 süresince, Alaturka – Alafranga kamplaşması zirveye varır: Yeşilhilal (Yeşilay) Cemiyeti ve İçki Aleyhtarı Gençler Cemiyeti Alaturka müziğin melankoli ve iç sıkıntısı yaratarak içki içmeyi özendirdiğini ileri sürerler
ve yasaklanmasını talep ederler (Cumhuriyet’in 75 Yılı 1998, s. 140).
[8] (Devre IV, Cilt 25, İçtima 4, s. 4)
[9]Büyük önderimiz, nutuklarında <<Bugün acuna dinletmeye yeltenilen musiki bizim değildir. Onun için o, yüz ağartacak değerde olmaktan çok uzaktır>> cümlesini kullanmışlardır. Bu sözlerden mülhem olarak Ankara ve İstanbul radyoları – evvelce programlarını ilan ettikleri halde – dün gece, alaturka denilen şark musıkisiyle yapılmış parçaları çalmamış ve söylememiştir. Anadolu Ajansı’nın bu husustaki haberini de neşrediyoruz.
Ankara (A.A.) – Dahiliye Vekaleti bugün Büyük Millet Meclisi’nde Gazi
Hazretlerinin alaturka musiki hakkındaki irşadlarından ilham alarak bu akşamdan
itibaren radyo programlarından alaturka musikinin tamamen kaldırılmasını ve
yalnız garb tekniğiyle bestelenmiş, motifleri milli musiki parçalarımızın, garb
tekniğine vakıf sanatkarlar tarafından çalınmasını alakadarlara
bildirmiştir.” (Haber, 3.11.1934; Aktaran: Yarman 2010, s.13).

ARABESK MÜZİK TÜRÜNÜN İNCELENMESİ


ARABESK MÜZİK TÜRÜNÜN İNCELENMESİ

                                                                       Anıl Yalçın ÇOL



 ÖZET:

                                  Arabesk kavramının yakın dönem Türkiye’sinde siyasi, sosyolojik ve müzikolojik alandaki etkileri incelenmiştir. Göçler, isyan, alt kültür ve kavram karmaşası gibi konular ele alınmış, dönemin toplumsal hareketleri karşılaştırılmıştır. Hedeflenen sonuç Arabesk’in toplumlar üzerindeki etkisinin ne derece etkili olduğunu saptamak ve bu tarz toplumsal olayların neden – sonuç ilişkilerini işlemektir.

Anahtar Kelimeler: Arabesk, gecekondu, alt kültür.



Giriş

      İnsanlar, içerisinde bulundukları topluma gebe canlılardır. Duygu, düşünce, gelenek – görenek vb kavramlar bulundukları topluma göre şekillenir. Doğru olan ilk başta bireysel düşünce ve kişisel gelişime önem vermektir. Sonrasında birey  topluma dahil olup, gerektiği yerde toplumsal olaylara müdahale edebilecek bilgi birikimine sahip olmalıdır. Eğer bunlar gerçekleştirilmezse birey kimlik karmaşası yaşamaya mahkumdur. Yaşanan bu kimlik karmaşası özelden genele doğru genişleyecek ve toplumsal bir boyut kazanacaktır.

       Türkiye’de bu kimlik karmaşası 1960-70 ve 80’li yıllarda yoğun bir biçimde yaşanmış; farklı türler, kültürler ve düşünce akımları ortaya çıkmıştır. Bunlardan  en önemlilerinden birisi de “Arabesk” kavramıdır.

                  Arabesk Kavramı

      Arabesk kavramı müzikal açıdan Arap etkisi barındıran müzik türü[1] olarak kabul edilir. Genellikle hüzün, ayrılık, gurbet, acı, keder vb karamsar duyguları içerir ve yansıtır. Bu özellikleri doğrultusunda da genel olarak Türkiye’de alt kültür sınıfına giren topluluklara hitap etmiştir.

       Arabesk kültürünün temelleri 1930’lu yıllardaki radyolara getirilen Türk Müziği  yasaklarında atılmıştır. Alınan kararlar ve batı dayatması doğrultusunda halk sevdiği müzikten mahrum bırakılmıştır. Bunun sonucunda yüksek frekanslı radyoları taratıp kendilerine yakın olan Arap müziği yayını yapan radyolara yönelmişlerdir. Arap kültürü artık popüler olmuş ve Arap film sektörü Türkiye’ye giriş yapmıştır. Özellikle Arap ekollerinden olan Ümmü Gülsüm’ün bulunduğu filmlere müzik yapan Saadettin Kaynak’la birlikte bu kültür halk tarafından benimsenmeye başlamıştır.[2]

Kimlik Karmaşası

       İlerleyen yıllarda çok partili döneme geçiş, ikinci dünya savaşı,  Demokrat Parti’nin iktidara gelişi vb olaylar doğrultusunda halkın büyük çoğunluğu üzerindeki “kavram karmaşası” şekillenmeye başlamıştır.

       Özellikle 1960’lı yıllar sonrasındaki sanayileşme sonucunda köyden kente göç furyası başlamış ve dört büyük şehre işçi statüsünde aileler akın etmiştir. Bu akın sonucunda fabrikaların etrafına gecekondu[3] tipi konutlar inşa edilmeye başlanmış ve gecekondulaşma inanılmaz boyutlar almıştır. Bu gecekondulaşma sonucunda farklı coğrafyalardan topluluklar bir araya gelmiş ve kendi gettolarını oluşturma çabasına girmişlerdir.  Bu oluşuma da şehirli elit kesim olmayacak gözüyle bakmış, şehir hayatına ve var olan düzene uyacaklarına inanmışlardır. Fakat düşünülen şey olmamış ve göçmen topluluklar birleşmiş ve güçlenmişlerdir. Fakat yine de tam olarak kimlikleri yoktur.

       Müzik tarihinde şehir dışına itilmiş toplulukların mücadele sürecinde oluşturdukları müzikal isyan (Blues, Rap vb) Türkiye’de de kendisini göstermiştir. Hor görülme, dışlanma, acı çekme vb durumlar arabesk kültürde ve müziğinde önemli etkenler olmuşlardır. Arabesk müziği icracılarının şarkı sözleri genelde bu durumları içermekte ve dinleyicilerde afyon etkisi yaratmıştır. Bu kültürü benimseyen kişiler ağır acı çekme, yakınlarına acı çektirme vb mazoşist tavırlar sergilemeye başlamışlardır (Müslüm Gürses konserlerinde jiletle kendilerini kesme gibi). Diğer toplumsal gruplar ve medya da bu etkenleri kullanarak gecekondu toplumuna olumsuz ve dışlayıcı yakıştırmalarda bulunmuşlardır. Bu yakıştırmalar sonucunda toplumda var olan tepkimeler daha da artmış ve tehlikeli hale gelmiştir. “Görüldüğü gibi arabesk tanımı, itibarıyla bile bir problem müzik türünün zeminine sahiptir. Bununla beraber diğer problem müzik türlerinde gördüğümüz esas önemli özellikleri de gösterir: Zararlı davranışlara sebep olacağına yönelik eleştiriler; bunları körükleyen davranışlar, abartılı medya haberleri ve verilerin taraflı yorumu. Arabeski eleştirenlerin medyada çokça destek bulan düşüncelerine göre arabesk, eleştirel yetenekleri uyuşturduğu gibi tüm suçu kadere yükleyerek politik bilinci ve sorumluluğu köreltmekte, dinleyicilerini umutsuzluğa ve alkole sürüklemektedir (Stokes, 2009:210-215).”[4]

       Arabesk kültürü yavaş yavaş şekil almaya, tohumlarını vermeye başlamış ve olumsuz da olsa büyük ilgi görmeye başlamıştır. Özellikle 1960’lı ve 80’li yıllarda siyasi slogan ve propagandalarda da alt kültüre sahip toplumu kazanmak için arabesk müzik kullanılmıştır.[5]

       En ilginci de gecekondu kültürünü temsil eden arabesk sanatçılarının 80’lerden sonra çok zengin olmuşlardır. Kendileri lüks içerisinde yaşamış onları dinleyen halk acı ve umutsuzluk içerisinde zevk alırmışçasına kahrolmuştur.

       Orhan Gencebay, Gülden Karaböcek, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut, Bergen, Kibariye, Hakan Taşıyan, Ebru Gündeş, Selami Şahin, Azer Bülbül, Ceylan, Emrah, Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Alişan, Arif Susam, Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu, Hakan Altun, İbrahim Erkal, Yaşar İpek, Cengiz İmren, Gökhan Güney vb. arabesk müziğin başlıca yorumcularıdır.(İDİL: 2013, 65)

Sonuç:

       Arabesk kültür bir dönem altın yıllarını yaşamış, 90’lı yıllardan sonra eski ihtişamını kaybetmiş olsa da Türkiye’nin yaşam standartları doğrultusunda hala büyük bir kesime hitap etmektedir.

Toplumların sosyolojik gelişimleri doğrultusunda bu tür gelişmeler geçmişte var olmuş, gelecekte de var olmaya devam edecek fakat bulunduğu ortama, topluma, teknolojiye ve çağa göre değişim gösterecektir.



KAYNAKÇALAR

-ANGI, Çiğdem Eda. “Müzik Kavramı ve Türkiye’de Dinlenen Bazı Müzik Türleri”, İdil Dergisi, 2013, Syf: 63-65.

-KÜÇÜKKAPLAN, Uğur. “1930’lardan Bugüne Türkiye’de Arabesk Müziğin Kültürel Zemini ve Toplumsal - Müzikal Analizi”, 2012, İstanbul, Syf: 120-135.

-ÖZBEK, Meral. “Arabesk Kültür: Bir Modernleşme ve Popüler Kimlik Örneği”, Syf: 168-187.

-ÖZER, Sayım Seçkin. “Arabesk Müzik ve Türk Musikisi Arasındaki Etkileşimlere Genel Bir Bakış”, 2009, İstanbul.

- ŞAHİN, Çağatay. "Türkiye'de Arabesk Müzik Kültürü ve TRT Sansür Kararlarının Etkisi: “Sen Benim İçimde Bir Korkulu Rüya..”.", Syf: 4.

- ŞENEL, Onur. “Problem Müzik Kavramı ve Bir Problem Müzik Türü Olarak Arabesk”, Akademik Sosyal araştırmalar Dergisi, 2014,



İnternet Kaynakça

- Türk Dil Kurumu’na göre : “1. isim Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü.” olarak kabul edilmiştir. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.58697ab56a6d06.88787859 Tarih: 01.02.2017 Saat: 21:32

- Türk Dil Kurumu’na göre: “1. isim İmar ve yapı kanunlarına aykırı olarak başkalarına veya kamuya ait arazi veya arsalar üzerinde toprak sahibinin bilgisi ve rızası olmaksızın acele yapılmış konut, kondu” olarak kabul edilmiştir.






     




[1] Türk Dil Kurumu’na göre : “1. isim Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü. olarak kabul edilmiştir. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.58697ab56a6d06.88787859
[2] ŞAHİN, Çağatay. "Türkiye'de Arabesk Müzik Kültürü ve TRT Sansür Kararlarının Etkisi: “Sen Benim İçimde Bir Korkulu Rüya..”.", Syf:4
[3] Türk Dil Kurumu’na göre: “1. isim İmar ve yapı kanunlarına aykırı olarak başkalarına veya kamuya ait arazi veya arsalar üzerinde toprak sahibinin bilgisi ve rızası olmaksızın acele yapılmış konut, kondu” olarak kabul edilmiştir.
[4] ŞENEL, Onur. “PROBLEM MÜZİK KAVRAMI VE BİR PROBLEM MÜZİK TÜRÜ
OLARAK ARABESK”, Akademik Sosyal araştırmalar Dergisi, 2014,
[5] ÖZBEK, Meral.  “Arabesk Kültür: Bir Modernleşme ve Popüler Kimlik Örneği”, Syf: 174, 8. Dipnot.